12 Ocak 2018 Cuma

Rasyonalizm Üzerine - Rasyonalist Filozofların Üzerinden Kısa Bir Geçiş

Rasyonalizm diğer adıyla ''Akılcılık'' fikrinin temellerini Sokrates ve Platon'da görürüz. Rasyonalizmde 'A Priori' (Deneyden Önce) yani us(akıl) ile edindiğimiz bilgi ön plandadır. Rasyonalizmde, Metafizik tüm bilgi sahasını kaplamıştır. Fizik ancak metafiziğe uygunluğu ölçüsünde doğrudur. Metafizik ağacın kökleri, fizik onun gövdesi ve diğer ilimler ise onun dallarıdır. Çünkü gerçek kavramsaldır.

HEGEL, Tez-Antitez-Sentez ile diyalektiği sistematik hale getirmiştir. Daha sonra felsefesinin kavramsal sonucundan yola çıkarak "Hristiyan Teoloji"sindeki birkaç şeyi kavramsal olarak ele almış ve kendi felsefesindeki hakikatleri karşıladığı ölçüde kabul etmiştir. Hegel'den alıntı yapacak olursak:

"Ruh boş bir söz değilse, o zaman Tanrı bu tanımla, bir zamanlar kilise teolojisinde üçlü Tanrı olarak adlandırıldığı gibi idrak edilmelidir. Ruhun doğasını açıklayan anahtar budur. Bu durumda Tanrı bizzat kendi içinde kendisi için var olan şey olarak kavranır; Tanrı [baba] kendini kendi nesnesi [oğul] haline getirir, kendinin kendi farkı içinde o nesnede bölünmez varlık olarak kalır ve kendi türevleri içinde kendini sever, yani kendisiyle özdeş kalır Ruh olarak Tanrı budur. Tanrıdan Ruh olarak bahsedersek, o zaman onu kilisede çocukça bir tasavvur şeklinde var olan bu tanımla, yani baba oğul arasındaki ilişki olarak kavramak gerekir henüz kavramın nesnesi olmayan bir tasavvur. O halde Tanrının Teslisine ilişkin kilisedeki bu tanım, somut belirlenim ve Ruh olarak Tanrının doğasıdır ve Ruh bu belirlenim içinde kavranmıyorsa boş bir sözdür."(1)

DESCARTES bir 'Düalist' olarak 'Ruh ve Madde'yi iki töze ayırmıştır. "Felsefenin İlkeleri" adlı eserinde Töz'ün tanımını: "Kendi kendisine gereksinen şey" olarak yapmıştır. Ayrıca aynı kitapta insan bilgisinin ilkeleri kısmında, ilke 8'e bakıldığında, 'Düalist' olduğunun somut bir örneği görülecektir.

Descartes'ı hepimiz "Düşünüyorum, o halde varım" (Cogito Ergo Sum) çıkarımıyla tanırız. Bunu neden dediğini bir de kendisinden okuyalım:

"7. Var olmasaydık kuşku duyamazdık, bu da edinebileceğimiz ilk doğru bilgidir.

Kendilerinden en ufak bir biçimde kuşkulandığımız her şeyi bu şekilde yanlış göreceğimiz gibi aynı zamanda geri de çevirebileceğimizi varsayarken, ne Tanrı, ne gök, ne de yerin varolduğunu ve bir bedenimizin de olmadığını kolayca kabul ediyoruz.

Ancak aynı biçimde tüm bu şeylerin gerçekliğinden kuşkulanırken var olmadığımızı varsayamayız. Çünkü düşünen nesnelerin, düşünürken gerçekten var olmadığını kavramak bize o denli aykırı geliyor ki en şaşılası varsayımlara karşın şu "düşünüyorum, o halde varım" sonucunun doğru olduğuna ve bunun, düşüncelerini bir sıra içinde yönlendiren ve yöneten bir kimseye görünen ilk doğru sonuç olduğuna inanmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz." (2)

SPİNOZA, hocası olarak gördüğü Descartes'ın görüşlerini ilk başta etkilenme sürecinde benimsemiş, sonra bazılarına karşı çıkmıştır. O Tanrı'yı tek Töz olarak görmüş ve bunun tanımını: "Kendi kendisiyle tasarlanan şey" olarak yapmıştır. "Etika ve Teolojik-Politik İnceleme" adlı kitabında ise monoteist/politeist dinlerin geleneksel yaratıcı anlayışını antropomorfik(insanbiçimli) olarak görmüştür. Tanrısını insan merkezli değil, evren merkezli olarak tasarlamıştır. Geleneksel din algısına karşı çıktığı için, Yahudiler tarafından aforoz edilmiştir. Hatta ateist sanıldığı bile olmuştur. Öyleyse kendisinden alıntı yapalım da, kendi felsefesi hakkındaki bütün gerçekler meydana çıksın:

"Önerme XV

Var olan her şey Tanrıda vardır ve Tanrı olmadan hiçbir şey var olamaz ve tasarlanamaz.

Kanıtlama

On dördüncü önermeye göre, Tanrıdan başka cevher yoktur ve tasarlanamaz, cevher denince (tanım 3), kendi başına var olan ve kendi kendisiyle tasarlanan şeyi anlıyorum. Başka bir yönden, cevherin tavırları ve duygulanışları cevhersiz var olamaz ve tasarlanamaz, çünkü (tanım 5) onlar ancak cevherde vardırlar; buradan şu sonuç çıkar ki, hiçbir tavır Tanrının tabiatı dışında var olamaz ve tasarlanamaz ve her biri yalnız Tanrının tabiatında olabilir ve onunla tasarlanabilir. Tanrı var olan biricik cevher olduğu ve var olduğunu gördüğümüz hiçbir şey asla cevher olmadığı için, öyle ise bu şeyler zorunlu olarak tavırdırlar ve her tavır, kendi cevherinde vardır; buradan şu sonuç çıkar ki, var olan her şey Tanrısız ne var olabilir ne tasarlanabilir.

Scolie (Açıklama)

Tanrının insan gibi can ve tenden, ruh ve bedenden birleşik olduğunu, onun gibi pasif hallere, edilgilere konu olduğunu tasarlayan kimseler vardır. Fakat şimdiye kadar söylemiş olduğum şeyler bu türlü kimselerin ne değin aldandıklarını ve Tanrının tabiatı üzerinde doğru bir fikre sahip olmaktan uzak bulunduklarını yeteri kadar öğretmiştir. Kaldı ki, bu çeşit filozofların üzerinde durmayacağım. Çünkü, gerçekten Tanrının tabiatı üzerinde biraz düşünmüş olanların hepsi, Tanrının asla cisimsel, tensel olmadığını kabul ederler ve bunu çok haklı olarak cisim ve ten için edindiğimiz kavramlarla kanıtlarlar. Çünkü cisim deyince uzun, geniş ve derin bir nicelik ve her yönden sınırlanmış olan bir şekilden başka ne anlıyoruz? Halbuki saçmalı­ğa düşmeden, bu fikirler mutlak olarak sonsuz bir varlık olan Tanrıya tatbik edilebilir mi? Bununla birlikte, Tanrının asla cisimsel olmadığını kanıtlamak için kullandıkları başka sebeplerle, bir yönden cisimsel ya da uzamlı cevhere Tanrının tabiatı ile asla uzlaştırılamaz gibi baktıklarını gösterdikleri gibi, öte yandan bu cisimsel, tensel cevheri yaratanın Tanrı olduğunu kabul ederler. Fakat ileri sürülen bu yaratmanın nasıl ve hangi güçle meydana gelebileceğini asla bilmezler, bu da açıkça gösterir ki yaratmadan söz ettikleri zaman, ne söylediklerini kendileri de bilmiyorlar." (3)

Daha sonrasında, Albert Einstein gibi değerli bilim insanları, Spinoza'dan etkilenecektir. Einstein'dan da, bu konuya yönelik, bir alıntı yapalım:

"1. «Bilimsel gerçek» sözüne kesin bir anlam vermek kolay değildir. «Gerçek» sözü böylece, kişisel deney için başka, matematik bir önerme için başka, ya da bir tabiat bilimi teorisi için başkadır. «Dinsel» dedikleri gerçeği ise doğru dürüst kavrayamıyorum bile.

2. Bilimsel araştırma, deneysel düşünce ve bütüncü bir görüşü destekleyerek, kör inançları azaltabilir. Bununla birlikte, biraz inceye giden her bilimsel çalışmanın temelinde dünyanın akla dayandığı ve kavranabilir olduğu yolunda dinsel duyguya benzer bir inanç vardır şüphesiz.

3. Bu inanç deneyde kendini gösteren yüce bir aklın derin duygusuyla birleşince benim için Tanrı kavramı olur. Herkesin anlayacağı bir deyimle buna «panteizm» denir.
(Spinoza)

4. Dünyanın mezhep geleneklerine ancak tarih ve psikoloji açısından bakabilirim. Onlarla başkaca hiçbir ilişkim yoktur." (4)

ARİSTOTELES ise bir rasyonalist olarak, kendisinden öncekilere oranla deney ve gözlem alanında daha fazla çalışma yapmış bir filozoftur. İnsanların doğal olarak bilmeyi istediklerini, duyumların verdiği zevki en büyük kanıt olarak görür Aristoteles. Metafizik adlı eserinde cisimleri ilk neden olarak gördüğünü ''düşündüğü'' , ilkçağ filozoflarını eleştirir. En son eleştiriyi de, hocası Platon'a yapar. Evrenin ereksel bir nedeni olduğunu savunur. Fakat aslında Platon da ereksel nedeni reddetmiş değildir. Kendisinden alıntı yapacak olursak:

"Ev için devinimin kaynağı zanaat ve mimar, ereksel neden eser, madde ise toprak ve taşlar, biçim ise ifade."(5)

Aristoteles, Tanrı'nın ilk devindirici/hareket ettirici olduğunu söyler. Diğer filozofları eleştirme sebebi ise, ilk ilkeyi cisimlere vermiş olduklarını düşündüğü içindir.

Alıntılar:

(1) G.W.F Hegel, Din Felsefesi Dersleri, Pinhan Yayıncılık, s. 19
(2) René Descartes, Felsefenin İlkeleri - İnsan Bilgisinin İlkeleri, Say Yayınları, s. 71.
(3) Baruch Spinoza, Etika, Dost Yayınları, s. 46.
(4) Albert Einstein, Dünyamıza Bakış - Bilimsel Gerçek Üstüne, s. 31, Alan Yayıncılık.
(5) Aristoteles, Metafizik, Pinhan Yayıncılık, s. 58.

(Yazılış tarihi: 22.08.2016)