20 Mayıs 2021 Perşembe

Dostluk Üzerine

Dostluk-oluş. Dostluğun bir oluş, bir süreç, bir devinim olduğunu açığa çıkarır. Dostluk bir anda ortaya çıkmaz, dostluk zamana yayılmadır, zamanla oluşmadır. Oluşla ortaya çıkar, oluşla başlar, oluşla biter. Ama oluşsuz dostluk yoktur, oluştur dostluğu açığa çıkaran.

Dostluk, aynı tine sahip olan öznelerin farklı-oluşuyla açığa çıktığı bir görüngüdür. Bu anlamda dostluk, birbirini rastlantısal olarak bulan tekilliklerin olumlanmasıdır. Dostluk, iyi gün kötü gün ayırdında bulunmaz, çünkü dostluk nosyonunda iyi ve kötü arasında bir karşıtlık yoktur. İkisi de dostluk kavramında aynı şeye tekabül etmektedir. Dost, iyi günde yanındaysa, kötü günde de yanındadır, kötü gününde yanındaysa, iyi günde her türlü yanında olacaktır. Ama aslolan kötü gündür, çünkü kötü günde gerçek ile yalan olgusu kategorik olarak kendini açığa çıkaracaktır.

Dostluk, her şeyden önce bir olumlamadır. Çünkü farklılıkları açığa çıkarır. Dostluk, dostunu olduğu gibi kabul etmek, yeri geldiğinde yanlış gördüklerini eleştirmektir. Tinsel bir bağdır dostluk. Fiziksel bir görüngü olarak ortaya çıkan ama tinsellikten soyutlanmayan bir bağ. Kendini her daim yenileyen, olumlayan çoklu bir bağ, fenomenal bir bağdır. Gerçek dostluk tam anlamıyla budur.

Dostluk, personaları çıkarmaktır, kendin olmaktır, sahte olan şeylerden arınmaktır. Dostluk, kendi içinde doğaldır, yapaylık barındırmaz. Dostluk, özü gereği yabancı değildir, yabancı olduğu şey, kendine yabancılaştıran siyasi kurumlardır. Dostlar, yabancılaşmanın nedeni ve sonucunun farkındadır. Dostluğu ortaya çıkaran şey, aynı zamanda nedenleri ve sonuçları irdelemek ve ona göre edimsellikte bulunmaktır. Dostluk kapsamlıdır. Ama her şeyden önce pasif değildir, aktiftir. Durağan değildir, devinimseldir. Aşkın değildir, içkindir.

Dostluk, apolitik değildir. Her şey gibi dostluk da politiktir. Çünkü toplumsal sahaya inmiştir. Somutlaşmıştır. Kendini toplumsal sahada açığa çıkaran, varlıkta oluşan bir şeydir dostluk. Heideggerci bağlamda "Varolan"dır. Dostluk, politik-ontoloji de kendini açığa çıkaran bir Güç İstencidir. Çünkü yaratımdan, oluşumdan, mücadeleden, olumlamadan, arzudan neşeden, devinimden kaynaklanan bir fenomendir. Dostluk, hepsini içinde barındıracak kadar kapsamlı bir nosyondur. Dostluğu politik olandan soyutlamak, yaşamdan soyutlamaktan farksızdır.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

İtaatsizlik Üzerine

İtaat bir erdem midir? Bu soruya verilecek yanıt net olmalı: Hayır! Çünkü itaat bir erdem doksasına bürünmüş ve empoze edilmiştir. İtaat gerekçesizdir, çünkü dekadanstan başka bir şey değildir. İtaat isteyen kişi, boyun eğdirmek, tahakküm altına almak, salt bedene değil tine de hükmetmek ister. Bir bütün olarak egemenliği altına aldığı köleyi biçimlendirir. Peki itaatsizlik bir erdemsizlik midir? Bu soruya verilecek yanıt da net olmalı: Hayır! Çünkü itaatsizlik, insanı insan yapan (insani özü kastetmiyorum), başkaldıran, itiraz eden, susmayan, mücadele eden bir özneye dönüştürür. Bu da doğal olarak etik ve politik bakış açımızı oluşturur. Oluşturur dememin sebebi, bunun bir oluş ve süreç işi olduğunu, devinimsel olduğunu gösterdiği içindir. Hiçbir şey bir anda olmaz, hemen her şey oluşun ürünüdür, itaatsizlik bile.

İtaatsizlik, kendinde şey değildir, kendinde içkinliktir. Örneğin tanrı idesini yadsıdığımız zaman onun otoritesini kategorik olarak hiçe saymış oluruz. Ama en çok papazların, rahiplerin, imamların otoritesini hiçe saymış oluruz. Bununla birlikte, Nietzsche'nin, "Deccal" eserinde ruhban takımını yerden yere vurduğunu unutmayalım.

Otoriteyi sağlama almanın en basit yolu uhrevi ve dünyevi kutsalları kullanmaktan geçmektedir. Avama hitap eden uhrevi ve dünyevi hatipler, onların dini ve milli duygularını kullanarak sömürebilir, biat ettirebilir, aptallaştırabilir, arzusunu kapabilir. Çünkü varoluş nedeni tam olarak budur. İtaat ettirmek, itaat ettiremediğine yaşamı zindan etmek, ideolojik aygıtları devreye sokarak zorbalık yapmak, egemen sınıfın ideolojisi bundan başka bir şey değildir. Zorbalığı yasallaştıran şey, tiranın sınıflı toplum içinde aldığı statü ya da dünyevi tanrılık, hukuk aygıtını kendi arzularına göre yontmasıdır (Thomas More bir hukukçu olarak "Utopia" eserinde bunu sert bir şekilde eleştirmiştir).

İtaatsizlik, politik, ontolojik, etik bir sorundur. Felsefi bir sorundur itaatsizlik. Neden itaat etmeliyim ya da etmemeliyim diye sorar ve bunu ussal olarak gerekçelendirir. Us burada pasif bir işlev görmekten ziyade aktif bir işlev görmektedir, çünkü us içkin dünyada soyut olanı temsil etmemektedir, temsil ölmüştür. Us, somut bir dünyada itaatsizliğin nedenlerini ortaya koyar, itaat etmenin ise irrasyonel oluşunu gözler önüne serecek bir işlev edinmiştir. Çünkü us, doksadan arınmıştır, bu arınma içkin dünyada oluşan bir fenomenden başka bir şey değildir.

8 Mayıs 2021 Cumartesi

Yalnızlık Üzerine Bir Deneme

Yalnızlık, kişinin kendi oluşunu olumlamasıdır. Tek başına kalması değil, kendini olumlamasını, kendini kendinden yola çıkarak oluşturmasıdır. Yalnızlık bir terk ediliş değil, terk etmektir. Yerleşik olana sırtını dönmek, kendini baştan aşağı yaratmaktır. Kendini yaratabilendir yalnız olan kişi ve kendini kendi içinde olumlayarak varoluşunu sürdürür. Her şeyden önce yalnızlık, güçlü olan özneler de tezahür eder. Yalnız olan özneler, yalnız kalmış kişiler değil, söylemleri ve eylemleriyle yerleşik olana başkaldırmış öznelerdir. Yerleşik olana başkaldırmak zayıfların değil, güçlülerin edimidir. Edimselliğin aktüel oluşudur. Tekilliklerin yalnızlığı çokluklar içerisinde ortaya çıkar. Yalnız olmak hiçbir zaman tam anlamıyla yalnız olmamaktır. Yalnızlığı paylaşmak ve yalnız olmadığımızı tekrar etmek ve bunu fark olarak olumlamaktır. Yalnızlık, olumlamaktır. Olumsuzlanan bir yalnızlığın sonu çileci ve yazgıcı bir nihilizme varır. Olumsuzlama özünde hiçleşmektir. Yalnızlığın hiçleşmesi, yalnızlığın imha olmasıdır. Hâlbuki yalnızlık imha olmaz, kendini var eder, yeğinlik olarak güç derecelerinde ortaya çıkar. Yalnızlık, bir Güç İstencidir. Yalnızlık, bir Conatus'tur. Kişilerin kendi varoluşunu sürdürmesi ve edimselliği ile ortaya çıkar. Yalnızlık, her şeyi içinde barındırabilir, hiçlik hariç. Yalnızlık yoksa, hiçbirimiz yokuz. Ne ben ne sen ne o ne biz ne siz ne de onlar. Hiçbirimiz. Çünkü hepimiz öyle ya da böyle yalnızız. Ve yalnız olmayı ama yalnızlığımızın yalnız olmayışının farkında olmalıyız. Yalnız olan salt seçkin bir deha değil, sınıf bilinci olan bir proleterdir. Yalnız olan mücadele edendir, mücadele ederek varolandır. Gerek politik bir eyleme katılarak, gerek ise varoluşsal sancılarıyla bunalım geçiren bir özne bile mücadelenin içindedir. Mücadele tek bir yere ait değil, tıpkı yalnızlık gibi çoklu yerlerdedir. Yalnızlık gibi mücadele de her yerdedir. Schelling'in dediği gibi: "(...) mücadelenin olmadığı yerde, yaşam yoktur."[1]


[1] F.W.J von Schelling, İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine, Ayrıntı Yayınları, s. 94